Değişim ve dönüşüm insanlık tarihi boyunca hep vardı ve var olmayada devam edecek. Tıpkı, M.Ö. Efes’de yaşamış ünlü filozof Herakleitos’un da dediği gibi “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir”…
2000’li yıllardan itibaren hızla gelişen teknoloji dünyası alışkanlıklarımızı, iş hayatımızı, çalışma şekillerimizi ve düşüncelerimizi doğrudan etkilemeye başladı. Son bir kaç yıldır oldukça popüler hale gelen “dijital dönüşüm” kavramı bugün birçok ülkenin gelecek gündemini oluştururken, sektör ayırt etmeksizin birçok firmanın da stratejik öncelikleri arasında yer alıyor. Dijital dönüşüm gündemimizi meşgul etse de henüz tam olarak ne olduğu ve ne işe yaradığı konusunda birçok kişinin aklındaki soru işaretleri dağılmış değil. Dijital dönüşüm kavramını daha iyi anlamak için geçmişe kısa bir göz atalım…
İnsanlık tarihi boyunca çağ açan ve çağ kapatan gelişmeler vardır. Sanayi devriminde kas gücünün yerine buhar gücünün gelmesi, elektriğin üretimde kullanılması ile seri üretim döneminin başlaması ve üretim süreçlerinin hızlanması, 1970’li yıllardan itibaren bilgisayarların iş dünyasında kullanılmaya başlanması ve işlerin daha organize bir süreçte yapılabilir hale gelmiş olması hayatımızda yeni dönüşümlerin başlangıcı olmuştur.
Endüstri 4.0 adı da verilen dijital dönüşüm çağını başlatan kıvılcım ise yapay zeka ve algoritmalardır. Fakat geçirdiğimiz üç endüstri devrimi sürecinden farklı olarak dijital dönüşüm; teknoloji dönüşümü değil iş yapma şeklinin dönüşümüdür. Burada teknoloji araçtır, dönüşümün kendisi değildir…
Örneğin Ford’un doğuş hikayeleri arasında, ABD’de at arabaların sokakları hayvan dışkıları ile kirletmesi sonucu bu kirliğe bir çözüm arayışı ile başladığı hep konuşulur. Tekerlekli bir arabayı at gücünden arındırıp motor gücü ile çalıştırmak bir inovasyondur. Ford’un yüzlerce parçayı her defasında ürünün yanına taşımak yerine, ürünü akan bir bant yardımı ile parçaların arasından geçirmesi, sonrasında ise üretim bandını elektrik ile çalıştırması ise bir “dijital dönüşüm” örneğidir.
Bu örnek, arıların çiçeklere ulaşmak için kullandığı rota algoritmasına benzer. İngiltere Harpenden kasabasında Rothamsted Araştırma Merkezinde çalışan bilim insanları; arılar üzerinde yaptıkları araştırmada arıların bal özü oluşturmak için her çiçeğe en az yüz kez gittiği ve her gittiğinde kovana nasıl daha hızlı ulaşacağını hesap ederek yolu kısalttığını, ilk rotadan elde ettiği rota verisini sonraki çiçeğe eriştiğinde de kullandıkları sonuca ulaşmışlar. Dolayısıyla iş yapma şeklini değiştirmek, algoritmaları kullanmak dijital dönüşümün kendisidir.
30 dakikada müşterisine drone’larla kargo teslini yapmayı hedefleyen Amazon’un drone kargo uygulaması,
Estonya’da seçimlerin online gerçekleştirilmesi,
Henüz 2008 yılında kurulan Airbnb’bib hiç gayrimenkulu olmamasına rağmen dünyaca ünlü oteller zinciri Hilton Grubu’nun 5 katı piyasa değerine sahip olması,
UBER’in hiç araç filosu olmamasına rağmen, birçok araç ve ulaşım filosundan daha fazla fiyasa değerine sahip olması,
Güney Kore’de devlet kanalında çalışan memur sayısının 2018 yılında %4,5 oranında azaltılması ve evrak işlemlerinin dijitalleştirilmesi,
gibi birçok teknolojiyi bir dönüşüm aracı olarak kullanan ve iş yapma şeklinin dönüştürüldüğünü gösteren örneklerdir. İşte bu yüzden dijital dönüşüm, teknoloji dönüşümü değil iş yapma şeklinin dönüşümüdür.
Dijital dönüşüm, gücünü yenilikçi ve alışıla gelmedik teknolojilerden alır. Veri analitiği, yapay zeka ve robotik üzerine Ar-Ge ve yatırımlar bunlardan bazılarıdır. Günümüzde artık sadece şirketler değil toplumlarda dijital dönüşümün bir parçasıdır. Yapılan araştırmalara göre ABD, İngiltere, Güney Kore ve Singapur gibi ülkeler, dijital dönüşüme ayak uyduran dijitalleşen ekonomilerin en başında geliyor. Bunların dışında uluslararası ticaret merkezlerinden biri olma özelliği sebebiyle Birleşik Arap Emirlikleri’de dijitalleşen ülkeler arasında gösteriliyor.
Peki, dijital dönüşüme ayak uydurmak ve ekonomiyi dijitalleştimek için önemli bir ticari merkez veya ekonomik olarak güçlü bir devlet olmak mı gerekiyor?
Elbette hayır…
Politik vizyon, uzun vadeli stratejik planlar, inovasyon tabanlı kültür oluşturmak, AR-GE yatırımları yapmak, üretimi ve girişimciliği desteklemek beraberinde içinde bulunduğumuz çağın gerekliliği olarak dijital dönüşüme önemli bir yol açıyor. Bu desteklerin en başında ise Ar-Ge geliyor…
Örneğin Güney Kore 2018 yılında Ar-Ge çalışmalarına 19.7 trilyon Won yani 47.60 milyar TL harcarken, Türkiye’de Ar-Ge’ye ayrılan bütçe 2018’de Ar-Ge 12.95 milyar TL harcamış..
Dünyada artık yeni bir dönem başladı, hızlı olmak ve bu dönüşüme adapte olmak çok önemli…
Radyo’nun 38 yılda 50 milyon kişiye, televizyon 13 yılda 50 milyon kullanıcıya, internetin 4 yılda 50 milyon kullanıcıya, mobil’in ise 2 yılda 50 milyon kullanıcıya ulaştığını ve her teknolojik gelişmenin bir dönüşümü tetiklediğini düşündüğümüzde hızlı olmanın ve zamanın ne kadar önemli olduğunun farkında oluruz sanıyorum…
Vinton Cerf, “Teknolojik gelişmeler birçok şeyi tetikliyor. İnternetin bir yılı insan hayatında bir köpek yılına eşittir. Yani hayatınızdan 7 yıl götürüyor. Başka bir deyişle çok hızlı ve giderek ve daha da hızlanıyor” demiş… yanlışta söylememiş…